İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Skinner’ın Edimsel Koşullanma Kuramı

Davranışçı psikolojinin gelişiminde önemli bir kırılma noktası olan edimsel koşullanma kuramı, Amerikalı psikolog B.F. Skinner tarafından 1930’lu yıllarda sistemleştirilmiştir. Skinner, klasik koşullanmanın (özellikle Pavlov’un refleksif tepkiler üzerine kurduğu modeli) öğrenmenin yalnızca belli bir yönünü açıkladığını, ancak organizmanın çevresiyle etkileşim sonucu geliştirdiği yeni ve gönüllü davranışları açıklamakta yetersiz kaldığını belirtmiştir. Bu nedenle, davranışın çevresel sonuçlarla ilişkilendirilerek öğrenildiği yeni bir kuram ortaya koymuştur: Edimsel koşullanma.

Edimsel koşullanma kuramı, temellerini Edward L. Thorndike’ın 1911 yılında ortaya attığı etki yasasından alır. Thorndike, kediler üzerinde gerçekleştirdiği deneylerde, organizmanın doyum sağlayan davranışları tekrar etmeye, sıkıntı veren davranışları ise terk etmeye meyilli olduğunu göstermiştir. Bu yasa, davranışın sonuçlarıyla biçimlendiği fikrinin ilk akademik ifadesidir.

Skinner, bu kuramsal temeli geliştirerek laboratuvar ortamında kontrollü deneyler gerçekleştirmiştir. Deneylerinde genellikle sıçanlar ve güvercinler kullanmış, “Skinner kutusu” olarak bilinen düzenekler aracılığıyla hayvanların belirli davranışları pekiştiriciler (örneğin yiyecek) aracılığıyla öğrenmesini gözlemlemiştir. Aç bırakılan bir fare, kutu içinde rastlantısal olarak bir manivelaya bastığında yiyecek ile ödüllendirilmekte ve bu davranış zamanla pekişmektedir. Davranış ödüllendikçe hayvan, hedeflenen tepkiyi daha sık göstermeye başlamaktadır. Bu süreç, öğrenmenin davranış-sonuç ilişkisine dayandığını açıkça ortaya koyar.

Skinner’ın edimsel koşullanma kuramı üç temel unsura dayanır:

  1. Davranış (edim): Organizmanın çevresiyle etkileşiminde ortaya çıkan gönüllü hareketler.
  2. Pekiştirici: Davranışın ardından gelen ve onun tekrar edilme olasılığını artıran uyarıcılar. Bunlar olumlu (ödül) veya olumsuz (rahatsız edici durumun ortadan kaldırılması) olabilir.
  3. Sönme (extinction): Davranışın sonucunda pekiştirici sunulmazsa, davranışın zamanla azalması ve ortadan kalkması.

Edimsel koşullanmada, klasik koşullanmanın aksine organizma pasif değildir; davranışın aktif üreticisi olarak rol oynar. Örneğin, klasik koşullanmada zil sesiyle birlikte et sunulan köpek, et verilse de verilmese de zil sesine tükürük salgılayabilir. Ancak edimsel koşullanmada, hayvanın belirli bir davranışı (örneğin manivelaya basmak) göstermesi gereklidir; aksi takdirde pekiştirici verilmez.

Skinner, deneylerinde pekiştirmenin zamanlamasının da öğrenme üzerindeki etkisini incelemiş ve davranışın pekiştirme ile düzenli ya da düzensiz biçimde eşleştirilmesinin farklı sonuçlar doğurduğunu ortaya koymuştur. Bu, özellikle eğitim, motivasyon ve davranışsal terapi gibi alanlarda büyük etkiye sahiptir. Örneğin, düzenli aralıklarla sunulan ödüller belirli bir davranışın istikrarını sağlarken, değişken aralıklı pekiştirme daha dirençli davranış kalıplarının oluşmasına katkıda bulunur.

Sonuç olarak, Skinner’ın edimsel koşullanma kuramı, davranışın dışsal çevresel sonuçlarla şekillendiğini ileri sürerek psikolojide gözlenebilir davranışlara dayalı nesnel bir öğrenme modeli sunmuştur. Bu kuram sadece deneysel psikoloji için değil; eğitim bilimi, davranış terapileri, hayvan eğitimi ve organizasyonel davranış yönetimi gibi pek çok alanda uygulama bulmuştur. Davranışın nasıl öğrenildiğini, nasıl pekiştirildiğini ve nasıl ortadan kaldırılabileceğini anlamak isteyen herkes için Skinner’ın çalışmaları hâlâ temel bir referans niteliği taşımaktadır.

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir