1. Giriş
- yüzyıl felsefesinin kurucu isimlerinden René Descartes (1596–1650), modern felsefenin başlangıç noktası kabul edilir. Onun düşüncesi, hem bilgi hem de varlık sorununa sistematik bir yaklaşım getirir. Descartes, felsefeyi kesin bilgilere dayandırmak istemiş ve bu arayışında “ikicilik” (düalizm) anlayışına ulaşmıştır.
2. Descartes’in Cevher (Töz) Anlayışı
Descartes’a göre evrende var olan her şey “cevher” (substantia) kavramı ile açıklanabilir. Cevher, var olmak için başka bir şeye ihtiyaç duymayan varlıktır. Bu tanımdan hareketle Descartes üç tür cevherden söz eder:
- Tanrı (Değişmez Cevher):
- Mutlak, sonsuz, kendi kendine var olan tek cevherdir.
- Tüm varlıkların nedeni ve yaratıcısıdır.
- Tanrı’nın sürekli yaratma eylemi “création continue” olarak adlandırılır.
- Ruh (Düşünen Cevher – res cogitans):
- Yer kaplamaz, düşünen bir varlıktır.
- İnsan benliğinin özünü oluşturur.
- Düşünmek, ruhun özüdür; varlığının kanıtıdır.
- Madde (Yer Kaplayan Cevher – res extensa):
- Uzamlıdır ve fiziksel dünyayı oluşturur.
- Hareket eder, yer kaplar ancak düşünemez.
- Mekanik yasalarla açıklanabilir.
Bu iki sonlu cevher (ruh ve madde), Tanrı tarafından yaratılmıştır ve birbirinden özce farklıdır.
3. Dualizm (İkicilik) Anlayışı
Descartes felsefesinde dualizm, evrenin iki temel cevherden — ruh ve madde — meydana geldiği görüşüdür.
- Ruh, düşünmenin;
- Madde, yer kaplamanın özüdür.
İnsan bu iki cevherin birleşimidir: düşünen bir bilinç (ruh) ve hareket eden bir beden (madde). Descartes, ruh ile bedenin birbirinden tamamen farklı olduğunu savunur: biri fiziksel, diğeri zihinseldir.
4. Dualizmin Felsefi Problemi: Etkileşim Sorunu
Dualizmin temel sorunu, bu iki farklı cevherin nasıl etkileşebildiğidir.
- Ruh düşünsel bir varlık, beden ise fiziksel bir varlık olduğuna göre, birinin diğerini nasıl etkilediği felsefi bir muamma oluşturur.
- Örneğin, düşüncelerimizin bedensel hareketlere (karar verme, eylem yapma) nasıl neden olduğu sorunu açıklanamaz kalmıştır.
Descartes bu ilişkiyi beyindeki “pineal bez” (epifiz) aracılığıyla açıklamaya çalışmıştır. Ancak bu açıklama bilimsel ve felsefi olarak ikna edici bulunmamıştır. Bu nedenle Kartezyen filozoflar (örneğin Malebranche, Geulincx) “okazyonalizm” gibi ara çözümler geliştirmiştir.
5. “Düşünüyorum, Öyleyse Varım” (Cogito, Ergo Sum)
Descartes’ın bilgi felsefesinin temeli olan bu ilke, varlığın en kesin kanıtı olarak düşünmeyi ortaya koyar.
- Her şeyden şüphe edilebilir, ancak şüphe edenin kendisinden şüphe edilemez.
- Bu nedenle düşünme eylemi, varoluşun kesin göstergesidir.
Bu ilke, hem Descartes’in bilgi teorisinin başlangıç noktası hem de felsefede öznenin (benliğin) merkeze alınmasının temelidir.
6. Descartes’ta İdealizm ve Materyalizm Unsurları
Descartes’ın düşüncesi, hem idealizme hem materyalizme kaynaklık eder:
- İdealist yönü: “Düşünüyorum, öyleyse varım” önermesiyle varlığı bilinçten, yani düşünceden temellendirmesi.
- Materyalist yönü: Doğa ve hayvanları mekanik bir düzenle işleyen otomatlar olarak görmesi.
Bu görüş, daha sonra Julien Offray de La Mettrie’nin “L’Homme Machine” (Makine İnsan) adlı eserinde geliştirilmiştir.
7. Spinoza’nın Eleştirisi ve Monist Yaklaşımı
Descartes’in öğrencilerinden etkilenen Spinoza (1632–1677), onun ikici sistemini reddeder.
- Spinoza’ya göre tek bir cevher vardır: Tanrı ya da doğa (Deus sive Natura).
- Ruh ve madde bu tek cevherin iki görünümüdür.
- Dolayısıyla varlıkta özsel bir ayrım yoktur.
Bu yaklaşım monizm (tekçilik) olarak adlandırılır ve Descartes’in dualizmine doğrudan bir tepkidir.
8. Leibniz’in Monadoloji Yaklaşımı
Leibniz, Descartes’in ve Spinoza’nın görüşlerini sentezlemeye çalışmıştır.
- Ona göre evren, sonsuz sayıda “monad”dan (bilinçli atomlardan) oluşur.
- Her monad evrenin bir yansımasıdır, fakat doğrudan etkileşim içinde değildir.
- Bu anlayış, Descartes’in etkileşim sorununa farklı bir çözüm getirir.
9. Sonuç
Descartes, modern felsefede öznenin, bilincin ve aklın öncüsü olmuştur. Onun dualist yaklaşımı:
- Bilinç ve madde arasındaki ayrımı temellendirmiş,
- Ancak bu iki alanın ilişkisini açıklamada yetersiz kalmıştır.
Spinoza ve Leibniz gibi düşünürler, bu eksikliği kendi sistemlerinde gidermeye çalışmıştır. Descartes’in etkisi hem idealist hem materyalist düşünce akımlarında derin biçimde hissedilmiştir. Böylece onun felsefesi, modern epistemoloji ve ontolojinin temel taşlarından biri hâline gelmiştir.





İlk yorum yapan siz olun